Neden İslam'ın Orta Çağı Yoktu? Antik Çağ'ın Mirası ve Doğu

Thomas Bauer

2021 Basımı

Orta Çağ kavramı, kullananların düşündüğünden daha fazla hasara neden oluyor. “İslam’ın Orta Çağı” kavramı ise büyük ölçüde tartışılmamıştır. Peki, “İslam'ın Orta Çağı" ifadesi aslında neyi tanımlıyor? Modern Çağ öncesi İslam kültürlerini ele almamızda bu ifadenin ne gibi etkileri var? Kültürlerarası karşılaştırmalarda bu kullanımın sonuçları nelerdir? İslam çoğu zaman Orta Çağ’da takılıp kalmakla suçlanıyor. Peki, ya İslam’ın Orta Çağı yoksa? Thomas Bauer, Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu? -Antik Çağ’ın Mirası ve Doğu- kitabında, “Orta Çağ” olarak adlandırılan dönemde Avrupa’da kayıp kültürlerin yalnızca harabelerine rastlanırken, İslam dünyasında bayındır şehirlerin bulunduğunu ve bilimlerin bütün canlılığıyla gelişmeye devam ettiğini gösteriyor. Almanya’nın en çok satan kurgu dışı kitaplarından biri olan bu kısa başyapıt, reforma ihtiyaç duyan “İslami Orta Çağ” görüşümüzü yerle bir ediyor. Doğu’nun antik kentlerinde hamamlar, camiler, kiliseler ve diğer büyük taş yapıtlar ayakta kalırken, o dönemin Avrupa’sında bunlar birer harabe haline gelmişti. Oysa Doğu’da hekimler Galen’in tıbbını devam ettirmişler; doğa bilimleri ve edebiyatta birbirinden eşsiz eserler kaleme alınmıştır. Doğu’nun günlük hayatında bakır sikke, kiremit, cam gibi gündelik hayatın önemli unsurları yaygın bir şekilde kullanılırken, Avrupalılar bunları ancak Yeni Çağ’ın başında (tekrar) keşfetmişlerdir. Bauer, antik kültürün Endülüs’ten Kuzey Afrika ve Suriye üzerinden İran’a kadar yaşamaya nasıl devam ettiğini, neden 11. yüzyılın Hindukuş’tan Batı Avrupa’ya kadar bütün Avrasya’da, daha sonra Yeni Çağ’da da takip edilecek bir dönüm noktası olduğunu somut bir şekilde anlatıyor. Thomas Bauer bu kitabıyla, alışagelmiş çağ sınırlarını ikna edici bir şekilde yerinden ediyor ve Doğu ile Batı’ya dair klişeleşmiş görüşleri bir bir çürütüyor.
Çalışmalarıyla 2013 yılında Gottfried-Wilhelm-Leibniz-Ödülü’ne ve 2018 yılında Tractatus Ödülü’ne layık görülen Thomas Bauer’in Neden İslam’ın Orta Çağı Yoktu? -Antik Çağ’ın Mirası ve Doğu- kitabı da 2019 yılında WBG (Bilimsel Kitap Topluluğu) Beşeri Bilimler En İyi Kitap Ödülü’nü kazandı.


Neksus: Taş Devri’nden Yapay Zekaya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi

Yuval Noah Harari

2024 Basımı

Hikâyeler bizi birleştirdi.
Kitaplar düşüncelerimizi ve mitolojilerimizi yaydı.
İnternet bize sonsuz bilgiyi vaat etti.
Algoritma sırlarımızı öğrendi.
Sonra da bizi birbirimize düşman etti.
Peki yapay zekâ neler yapacak?

Son yüz bin yılda biz Sapiensler muazzam bir güce ulaştık. Ancak tüm keşiflerimize, icatlarımıza ve fetihlerimize rağmen bugün kendimizi yine de bir varoluş krizinin içinde bulduk. Dünya ekolojik çöküşün eşiğinde. Siyasi gerginlikler her geçen gün tırmanıyor. Yanlış bilgiler her yerde, her alanda hızla çoğalıyor. Üstelik bizi ortadan kaldırabilecek yeni bir bilgi ağına, yapay zekâ çağına doğru son hızla ilerliyoruz. Başardığımız onca şeye rağmen, kendimize nasıl bu kadar zarar verebiliyoruz?
Neksus insanlık tarihine derinlemesine bir bakış atarak, bilgi akışının bizi bugünlere nasıl getirdiğini tartışıyor. Bizi Taş Devri’nden Kitabı Mukaddes’in kanonlaştırılmasına, matbaanın icadına, kitle iletişim araçlarının gelişimine ve son dönemlerde popülizmin yeniden doğuşuna tanıklık ettiren Harari, bilgiyle gerçek, bürokrasiyle mitoloji, bilgelikle otorite arasındaki karmaşık ilişkiyi sorgulamaya teşvik ediyor. Roma İmparatorluğu, Katolik Kilisesi ve Sovyetler Birliği gibi sistemlerin iyi ya da kötü, hedeflerine ulaşmak için bilgiyi nasıl kullandığını örneklerle inceliyor. Ve insandışı zekânın varlığımızı tehdit ettiği bu dönemde, her şey için çok geç olmadan neler yapabileceğimizi tartışıyor.
Bilgi ne gerçeğin hammaddesi ne de sadece bir silahtır. Neksus yelpazenin bu iki ucu arasındaki umut dolu orta yolu ararken bir yandan biz insanların ortak mirasını yeniden keşfediyor.

Gel Dünyayı Keşfedelim Gezgin Bir Tarihçinin Seyahat Defteri

Prof. Dr. İlber Ortaylı

2024 Basımı

“Türkiye’nin güzel tabiatını, zengin kültürel yapısını, adım başındaki ilginçliklerini tanıyan ve seven bir gençliğin buradan kopması pek mümkün değildir. Hatta yurtdışına göçün kendisi bile bu yüzden geçici olabilir. Bu bakımdan Türkiye’ye dair yazılarımı özel bir bölümde topladık. Umarım sizleri güzel mevsimlerde harekete geçirecek ve ülkemizin zenginliklerinin farkına varacaksınız.”
- İlber Ortaylı
Bir ülkeyi bütünüyle gezmenin, bir şehri en kendine mahsus özellikleriyle tanımanın, sokaklarda kaybolmanın, esnafla sohbete dalmanın zevki giderek hayattan çekiliyor. Bunların ardında iktisadi sorunlar ve teknoloji bağımlılıkları olduğuna şüphe yok. Diğer taraftan insanlar bugün eskisi gibi haritalardan ve şehir monografilerinden de beslenmiyor. Böyle olunca da yapılanın adı seyahat değil, turistik gezi oluyor. Oysa seyahat etmek, yaşam görgüsünü en çok besleyen faaliyetlerden biridir. İnsan yeryüzünü arşınlarken dünyayı, tabiatı, diğer canlıları, geçmişten bugüne miras kalan eserleri okumaya, keşfetmeye çalışır. Böylece kendini de yeniden tanımaya başlar. Başkalarının hikâyelerini bilmek, kişiye kendi hikâyesini bilme noktasında büyük kapılar açar.
İlber Ortaylı, fötr şapkasının içinde hem tarihçi hem de seyyah kimliğini taşıyor. Elinizdeki kitapta Ortaylı; Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlar’dan Orta Doğu’ya kadar adımladığı pek çok ülkenin ve şehrin izini sürüyor. Zihniyle çektiği fotoğrafları bilgisiyle harmanlayıp, şehirlerin geçmişten günümüze taşıdıkları kıymeti yeniden ortaya koyuyor. Okurunu köprülerden kalelere, şehir meydanlarından çöllere, sahillerden çarşılara kadar gezdirirken, başladığı yere, yani Türkiye’ye geri dönüyor. Ülkemizin her mevsim gezilecek yerleriyle birlikte bambaşka bir gezi rotası sunuyor. Bu rotanın izini sürmeye talip olan okurlar için tarih ve coğrafya iç içe geçiyor, keşfetmek yeniden anlam kazanıyor.
Gel Dünyayı Keşfedelim, okumaya ve seyahat etmeye tutkun herkesin başucundan eksik olmayacak bir kitap olmasının yanı sıra; bir tarihçinin, bir gezginin, meraklı bir kimsenin dünyayı nasıl yorumlaması gerektiğine dair de rehber niteliği taşıyor.


Liderlik: Dünya Stratejisiyle İlgili Altı Ders

Henry Kissinger

2023 Basımı

Diplomat veya devlet adamı denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Henry Kissinger, bu kitapta yirminci yüzyılın altı büyük figürünün stratejilerini inceliyor ve liderlik ile diplomasiyi birleştiren bir kuram ortaya koyuyor.
Dünya düzeninin karşı karşıya olduğu zorlukları göğüsleyebilecek karaktere, zekâya ve liyakate sahip liderler tekrar çıkabilir mi? Bu eserde ele alınan altı lidere atfedilen stratejiler dünya tarihinin şekillenmesinde nasıl bir rol oynadı?
Kissinger’a göre iki tip lider var: çığır açıcı liderler ve devlet adamları. İlki yeni bir toplum düzenini meydana getirirken, diğeri mevcut şartları en iyiye ulaştıran liderdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’yı, "alçak gönüllülük stratejisi" ile inşa edip dünya düzenine yeniden eklemleyen Konrad Adenauer; sürdürdüğü “irade stratejisi” ile Fransa’yı tarihî görkemine yeniden kavuşturan Charles de Gaulle; Soğuk Savaş sırasında “denge stratejisi” izleyerek ABD’ye jeostratejik avantajlar kazandıran Richard Nixon; yirmi beş yıl süren Arap-İsrail Savaşları’nı “aşkınlık stratejisi” güderek sonlandırıp Ortadoğu’da barışı tesis etmenin imkânlarını gösteren Enver Sedat; “mükemmellik stratejisi” ile güçlü bir şehir-devlet olan Singapur’u inşa eden Lee Kuan Yew; “Avrupa’nın hasta adamı” Britanya'yı “ikna stratejisi” izleyerek uluslararası konumunu ihya eden Margaret Thatcher; Kissinger'ın bu eserinde incelediği liderlerdir.
Dünün muhasebesi, yarının liderleri için bir siyasetname niteliğinde olan bu kitap, teknolojinin öngörülemeyen ilerleyişinin devlet yönetimi üzerindeki etkilerine ve gelecekte dünyayı bekleyen krizlere dair derin bir okuma yapmak isteyen herkes için bir kılavuz.

Web hosting by Somee.com